Pazar, Mayıs 02, 2010

varolmanın dayanılmaz hafifliği

dün bi ara esti bana, böyle arkadaşın arabasında mfö dinleyip giderken; dedim ki "lan resmen insanlar çektiği acıları, yaşadığı sevinçleri, her bir şeyi(buna ali desidero'dan sonra karar verdim) yazarak, besteleyerek bir şeyler yapıyorlar ve biz de dinleyip onlara anlamlar yüklüyoruz, "aa bu bizim şarkımız olsun" diyoruz, "bu şarkı sigara yaktırıyor ağa" diyoruz. lan adam "evet istediğim söylediğim istediklerimi söyledim, ağlat beni" diyor. ee? bak bülent ortaçgil dinliyorum şimdi. o iyi. yazıya başladım da gerisini getiremeyecem gibi geliyor artık. hah şeye bağlayacaktım: dün gene bi video izledim ben söylemesi ayıp. video'da anlattıkları olay, evrenin sonunu bulamayacağımız. çünkü evreni üreten de insan zihni, çünkü insan zihninin yapısı, karşısındaki nesnenin en küçük (göremeyeceğimiz) parçacığını yaratıyor ve bundan sonrasında da o maddenin sonsuza kadar kendini tekrar ederek genişleyeceğini varsayıyor. yani evrenin sonuymuş, ordan karadelikten hoop dünyanın ilk oluştuğu zaman gidiyormuşuz gibi şeyler imkansızmış. neyse bunu ilk cümlelere de bağlayacağım: anlam yüklemek. insan zihni de bana göre anlam yükleme konusunda baya başarılı. istediği bir nesneye istediği anlamları yüklüyor ve sonrasında da başka gözle bakıyor mesela o şarkıya. ama o şarkıyı yapan kişinin o şarkıya bakış açısı ve üretim (yaratım?) süreci asıl önemli olan. bi insan bi şarkı üretiyor ve sonra o şarkı başkalarının bakış açılarıyla, başkalarının zihniyle dünyada var olmayı sürdürüyor. şarkıyı dinleyen (dolayısıyla anlamlandıran) kişiler oldukça şarkının sürekliliği ve hacmi de artıyor. halbuki somut bir şey bile değil. kaldı ki evrenin sonu da bazılarına göre somut bir şey değil. öyleyse de biz anlayamıyoruz. zihnimizdeki kelimelerle, kelime haznemizle, soyut düşünme yeteneğimizle soyut olanı bedene bürüyor ve öyle katıyoruz hayatlarımıza. bilmediğimiz, görmediğimiz milyonlarca kelime, nesne, varlık, tat, koku olmadan ne içinde yaşadığımız dünyayı ne de kendimizi anlayabilecekmişiz gibi gelmiyor bana bu durumda. yani düşünsenize; kendinizi dünya yaratıldığından beri varolmuş herşeyden bağımsız düşünebiliyor musunuz? bunun içinde algılayabildiğimiz somut şeyler ve bazılarını algılama şansına sahip olduğumuz soyut haller ve duygular da dahil. ben düşünemiyorum şahsen. peki bu durumu kolaylaştırmak ve varolmanın yükünden kurtulmak için ne yapıyor insan beyni: yukardakileri. herşeye kendi yorumumuzu katıyor ve böylece genelde soyutu somutu indirgemeye çalışarak hayatımızı kolaylaştırmaya çalışıyoruz.
***
işte bu bana sonu olmayan bir uğraş gibi geliyor. dünyanın ilk halini de bulsak, zihnimiz onu otomatikman gelecekle bağlantılı olarak düşünüp sürekliliğini varedecek olduğu için bu diyalektikte hayat boyu sentezler içinde kalacağız. fakat sorun şu ki: antitezi uyduran bizleriz. bu yüzden insanoğlunun kendi varlığını anlamlandırma çabası acılarla dolu bir süreç bana göre. belki de o yüzden beynim bana sürekli "ana odaklan" diyor. ama olmuyor, yapamıyorum. en iyi ilacın düşünmemek olduğunu söyleyenler; hangi eczanede satılır bu ilaç?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder