Pazartesi, Ağustos 31, 2009

Müzik ve Siyaset - I

Bir siyaset bilimi öğrencisi olarak buna kafa yormam gerek diye düşündüm. Okuldaki ingilizce dersinde de music & anti-americanism konulu bir essay yazma teklifim kısa olacağı düşünülerek reddedilince burada yazmaya karar verdim. Bu konuyu aklıma getiren de Dave Mustaine kişisinin siyaseti müziğe bulaştırmanın yanlış olacağını düşünmesidir. Dave, napıyorsun aslanım sen?


İlk olarak siyaset - müzik ilişkisinde aklıma gelen grup Pearl Jam. Kendileri zaten aktif olarak derneklere ve yardım kuruluşlarına üyeler. Şarkı sözlerinde de bunu görmek mümkün. Örneğin bir "Do the Evolution" :
"i can kill cause in god i trust (öldürebilirim çünkü Tanrı'ya güvenirim)..." Amerika'da tüm paraların arka yüzünde "In God We Trust" yazar; yani "Tanrı'ya güveniriz". Burada da Amerika'nın savaş politikası eleştiriliyor.

"those ignorant indians got nothing on me. nothing. why? because, it's evolution baby. (bu cahil kızılderililer hak sahibi değiller. neden? çünkü evrim bu)..." yine Amerika'nın kıtaya adım attığı andan itibaren yaptığı kızılderili katliamı ve asimilasyonun anlatan cümleler... (not: Eddie Vedder da kızılderili kanı taşır)

Veya bir "Gone"da
"when the gas in my tank feels like money in the bank. (depomdaki benzin, bankadaki param gibi olunca)..." bu satırlar da Amerika'nın ortadoğudaki petrol hesaplarını ve paraya olan açlığını anlatıyor.

Kısaca, Pearl Jam her konuda geçmişten günümüze Amerikan politikalarını eleştiren, çevre ve dünya sorunlarına (Afrika) duyarlı, lafını esirgemeyen cesur bir grup olarak göze çarpıyor.

***


Politika diyince aklıma gelen ikinci grup belki de ilk gelmesi gereken Rage Against The Machine. şarkılarının neredeyse tamamı politik olan RATM sert tavrını her albümde, her konserde, her şovda dile getiriyor. Komünist bir duruş sergileyen RATM bunu amblemlerine de yansıtmış. Soldaki simge 2. Dünya Savaşı ve souğuk savaş sırasında "emperyalizme ve kapitalizme karşı diren" mesajını veren bir simge. Ayrıca grup konserlerde ve albümlerinde arka plan olarak kızıl yıldız, orak-çekiç, che figürleri de kullanmakta -ki görüşlerini apaçık ortaya koymaktan çekinmiyorlar.
"Bulls On Parade"den:

"weapons not food not clothes not shoes not need just feed tha war cannibal animal (silahlar; yiyecek yok, giyecek yok, ayakkabıya ihtiyaç yok sadece savaşı besle seni yamyam hayvan)..." açıkça Amerika'yı ve silah ticaretini anlatan, silah ticaretinin yoksul ülkere yardım yerine savaş götürdüğünün altını çizen etkileyici satırlar.

Cumartesi, Ağustos 22, 2009

tavanarasında grunge

7 gündür yıkamadığı saçları tel tel olmuş gözünün önünde sallanıyordu. araba durur durmaz atladı ve ayağını burktu. koca bi siktir çekip amfiyi sırtladı. arkadaşı krist de -onun deyimiyle cris (çok farkedermiş gibi)- gitarların birini sağ birini sol omuzuna takıp ardından seyirtti. seattle'da bulutlar kapkara olmuş işemeye hazırlanıyordu. krist'in büyükannesi uykuya dalmış olmalıydı. onu uyandırmadan sessizce yukarı çıktılar. gereksiz eşyaların konduğu depo gibi bir odaya girdiler. pencereleri pisti ve iğrenç kokuyordu. amfiyi yere koydu. sapına sıkıştırdığı jackleri çıkarıp birini amfiye taktı. halihazırda odada duran diğer amfiye de diğer jacki taktı. amfiyi elektrikle buluşturup "on" konumuna getirince kulak tırmalayan bir ses çıktı. gitarın tellerine öylesine abanmaya ve penayı teller üzerinde ileri geri hareket ettirmeye başladı. whole lotta love geldi aklına. kristin büyükannesini uyandırmış olmalıydılar. aşağıdan hokkalı küfürler geliyordu. her zamanki şeyler. ağzının bir kenarını kulaklarına kadar kaydırıp güldü. krist kenarda kendi halinde takılıyor, gitarı akort ediyordu. "nerde kaldı bu aaron bastard (asıl soyismi burckhard. bastard = piç)" dedi ve bi kahkaha patlattı. o sırada zilleri birbirine çarpa çarpa merdivenlerden birinin çıktığını duydular. "büyükannene ne oldu lan böyle, canımı zor kurtardım" diyere içeri girdi aaron. bateriyi monte etmeye çalışırken o da whole lotta love söylüyordu. krist en son kayıt cihazını çalıştırdı. hazırdılar. kurt sözleri unutmuştu. tam "aaa" diye düşünmeye başladığı sırada şarkıya girdi aaron. hatırladı birden. reflüsü çok fenaydı ve öksürmeye başlamıştı. bu yüzden yarım kutu öksürük şurubunu arabadayken midesine indirmişti. "fiyakalı dağlar kadar yumuşakça..." diye şarkıya girdi. ne dediğine dair en ufak bi fikri yoktu. "sensiz yaşıyorum güzelim çünkü kalbimi kırmaktan başka yaptığın bi şey yok" derken bağırmıştı ve öksürük tuttu birden. nakarata girdi. kafasında tasarladığı ve apaçık bi şekilde penisinden bahseden satırları okumaya başladı. krist "demek öksürük şurubu otla birleşince böyle oluyor" diye geçirdi içinden ayakuçlarında zıplayıp bassını çalarken. şarkıyı çaldılar ve bitirirlerken kurt'un aklından şunlar geçiyordu: "akustik fena sayılmaz ha?!" şarkı bitti ve krist stop tuşuna basmaya giderken kurt kendi kendine şarkının kritiğini yapıyordu: "neden bu kadar klişe oldu ki bu şimdi?"...